Ev, Evler ve Evimiz
Sizi bilmem ama ev denilince benim aklıma, Salon gelir, oturma odası, çalışma odası veya masası, mutfak, banyo ve yatak odası gelir. Sabah uyandığınız bir yatağınız vardır mesela, uykunuzu açmak için gerinip güç bela terk ederek gittiğiniz bir banyonuz vardır. O suratınıza buz gibi suları çarparak sizi çağıran yatağınıza geri dönmemeniz için size yardım eden banyonuz vardır. Aynanız vardır o banyoda hani hiç görmek istemediğiniz o mahmur haliniz size her sabah hatırlatan. Annenizin o lezzetleri yemekleri yaptığı bir mutfağınız vardır, hani annenizden gizli içeri girip yaptıklarının tadına baktığınız. O mis gibi kokuların geldiği yer. Sonra aile fertleri ile birlikte vakit geçirdiğiniz bir salonunuz veya oturma odanız vardır, mutluluğunuzu paylaştığınız. Her bir mekân ise sizin zevkiniz ve ekonomik gücünüz doğrultusunda özenle seçilmiş eşyalar ile döşenmiştir. Yani yaşamınızdır. Aslında sizsinizdir o ev. Buram buram siz kokar o ev.
Bundan yıllar önceki Selanik ziyaretimde; Atatürk’ün doğduğu evi de ziyaret etmiştim. Ziyaretim sırasında, bir dönem o evde yaşam olduğunu çok net duyumsamış idim. Sanki Zübeyde hanım sabah kalkmış, yatağını özenle toplamış, geceliğini katlayıp bohçasına koyduktan sonra bohçayı katlayarak ayakucuna koymuş, namazını kıldıktan sonra biraz kuran okumuş sonra mutfakta kahvaltısını yapmış ve bir komşusunu ziyarete gitmiş gibi gelmişti bana. Oğlu Mustafa ise o sıralar Manastır’da askeri okuldan yeni mezun olmuş diplomasını annesine göndermiş, annesi de bu diplomayı çerçeveletip oturma odasında duvara asmış gibiydi. Oğlunun başarısını komşuları ile paylaşacaktı böylece. Oturma odası her an gelebilecek bir misafir için hazır bekliyordu. Yani kısaca içinde buram buram bir yaşanmışlık vardır. Hani Zübeyde hanıma misafirliğe gitmiş gibiydik.
Geçtiğimiz hafta yine aynı evde idim. Geçtiğimiz birkaç yıl kapalı kalmıştı bu ev. Yenileniyordu. Yenilenmiş. Hayır yenilenmemiş. O evdeki yaşam tamamen yok sayılmış. Yaşama ait bütün eşyalar kaldırılmış ve belki de atılmış. Sanki Zübeyde Hanım evden taşınmış, giderken de oğlu Mustafa Kemal’e ait birkaç parça fotoğrafı duvarlarda bırakmış ve birisi de gelmiş o odaya Atatürk’ün bir balmumu heykelini koymuş. İşte yenilenen ev içinde birkaç çerçeve olan dört duvar arası bir ortama dönüştürülerek ev olmaktan çıkartılmış. Yaşamın sıcaklığı artık o evi ısıtmıyor.
Mesela Aynalıkavak Kasrı’na gittiğinizde veya diğer bir Osmanlı sarayına gittiğinizde tüm sarayı yaşandığı dönemin eşyaları ile döşenmiş görürsünüz. Orijinal eşyalar değildir çoğu zaman ama o dönemin eşyaları ile döşenmiştir. O yaşanmışlığı anlatır bize o eşyalar. Doğrusu da budur.
Nedense aynı sıcaklık Atatürk’ün evinden esirgenmiştir.