Hallâc-ı Mansur,
Ene’l Hak Şehidi olarak ismini çok duyduğumuz, 922 yılında 64 yaşında iken 11 yıllık bir cezaevi süreci ve daha sonrasında ise işkence ile önce elleri, sonra bacakları ve en sonunda da başı kesilerek öldürülen bir Sûfi.
Hayır size Hallâc-ı Mansur’un hayatını ve ölümünü anlatmayacağım. Derdim başka. Sizinle 900 lü yılların hemen başında Hallâc-ı Mansur’a ait iki anekdot paylaşacağım. Ben okurken heyecanlandım. Bizden tam 1115 yıl önce yaşanmış olaylar ve bu bilgenin olaylara karşı taşındığı tavır ve yaşanan son ve bu gün.
Dönemin ileri gelenlerinden Ebu Bekir Şıbli, yaşanan olaylardan oldukça rahatsızdır. Olayları tartışmak ve değerlendirmelerine baş vurmak için, fikirlerine çok önem verdiği Hallâc-ı Mansur’u ziyarete gelir. Önce genel durum hakkında bilgi verir. Akıntıya karşı kürek çekenlerin durumu pek parlak görünmüyordu. Siyasi ilişkiler bozulmuştu. Şıblli’nin söylediğine göre, Başmabeyinci[i] Nasr el-Kaşuri koruyucu elini Hallac’ın üzerinde tutmakta zorlanıyormuş (Merak edenler için söyleyelim: Bu korumanın sebebi Hallac’ın Halife bin Muktedir’in annesini tedavi etmesidir). Halifenin annesinin de siyasi rakiplerinin baskısına dayanacak hali kalmamış. Hiçbir dini grubun diğerine güvenmemesine rağmen, tezgahlanan komplo zirvesine ulaşmıştı.
“Bunun yanı sıra sokaktaki şiddet de her geçen gün artıyor” diye ekledi Şıbli. Çeteler şehri her zamankinden daha güvensiz kılıyordu, hatta Müslümanlar için kutsal olan evler bile saldırıya uğruyordu. Kadınlara tecavüz ediliyor, gençler sokak ortasında soyuluyordu. “Devletin çöküşü giderek hızlanıyor pek çok kişi Kuzey Afrika’da heretiklerin (dinden uzaklaşanlar) ilerleyişini endişeyle izliyor. Bazıları ise Güney Irak’taki Zenc İsyanı’nın[ii] yeniden canlanmasından korkuyor.” Diyerek akıl almaya çalıştı.
“İşte daima sözünü ettiğim tanrıdan uzaklaşma bu” dedi Hallaç cevap olarak. “Tüm bu çapulcular kendilerini GERÇEK MÜSLÜMAN olarak nitelendiriyor, çünkü namaz kılıyor ve oruç tutuyorlar. Fakat yasanın emrettiği davranış biçimleri tanrıdan uzak olarak yerine getirildiği taktirde, göstermelik olmaktan başka bir işe yaramaz.”
NA’nın Notu: Bu anekdot Wolfgan Günter Lerch’in Bağdat’ta Ölüm- HALLAC-I MANSUR adlı kitabından alınmıştır. Aynı anekdot Hallac-ı Mansur ile ilgili yazılan bir çok kitapta da yer almaktadır.
Yine bir çok kitapta rastladığım diğer Anekdot ise;
Hallâc günlerden bir gün, yine Cuma namazından sonra Kati Çarşısında dolaşmaya çıktı. Dükkanlar açık, halk günlük yaşamını sürdürüyordu. Ancak fakirlere dağıtılan yemekten almak için çarşıdaki aşevinde sırada bekleyen yoksul insanları görünce “Hak nerede? Hak nerede? Hak nerede?” diye feryat ederek, elinde zinciriyle kara bir köpekle insanların içine daldı. Yemek sırasına girerek sırasını beklemeye başladı. Sıra kendisine geldiğinde aşçı ona sordu; “Az mı çok mu yemek istersin?” Hallaç “Bana çorba, et ise yanımdakine.” Diye köpeği gösterdi. Aşçı, “Demek bu leziz eti köpeğine vermek istiyorsun, öyle mi? Neden eti kendin yemiyorsun. Bilmiyor musun köpeklerin açgözlü olduğunu bire mecnun.” Diye seslendi. Hallaç, “Tam da bu yüzden yapıyorum. Çünkü yanımdaki köpeğin ismi Nefs’tir. O benim nefsimi temsil eder, eti ona ver. Ey şaşkın aşçı görmüyor musun saraylardaki nefislerin doymazlığını.” Dedi. Adam anlamaya çalışan gözlerle bakıyor, halk ise olayı merakla izliyor ve Hallac’In bu tavrını açığa vurmaksızın destekliyordu.
Hallaç sözlerine devam etti; “ Allah’a ulaşmak için aşırılıklardan kaçınmam ve idrak yolunda yürümem gerekir. Benim kara köpeğim nefsimdir, bana nefsimin her fırsat bulduğunda beni etkisi altına almaya çalıştığını anlatır. Bunu engellemek de dua ve namazdan ziyade biz sûfilerin yaptığı gibi, irademizi aşırılıklardan arındırma ile etkili olabilir. Normalde nefsim beni itaat altına almaya çalışır. Oysa şimdi ben onu itaatim altına aldım. İnsanın nefsiyle yaptığı mücadele bile belli sınırlara sahiptir. Yanımda dolaştırdığım kara köpek işte bana bunu hatırlatır. O köpek, benim kötü tarafımdır, benim kötü benliğimdir.”
NA’nın Notu: Bu anekdot Ene’l Hak Şehidi Hallac-ı Mansur Tavasin adlı kitabından alınmıştır. Aynı anekdot Hallac-ı Mansur ile ilgili yazılan bir çok kitapta da yer almaktadır.
Saygılarımla
[i] Osmanlı devletinde padişahların dışarıyla olan ilişkilerine bakan, buyruklarını ilgililere bildiren, bazı kişilerin dileklerini kendisine ileten görevlilerin başı