DİNMEYEN FIRTINA
Fırtına gibi girdik 2014 yılına. Olaylar 17 Aralık günü başladı ve 18 Aralık sabahı Televizyonlar İçişleri Bakanının çektiği acıyı anlatan üzüntülü haberle sarsıldı. Haber neydi bir kez daha hatırlayalım: Beyefendinin oğlunun evinde, rüşvet aldığı iddiası ile 1,5 Milyon TL değerinde nakit Türk Lirası, Avro ve Dolar bulundu ve duvarlarda 6 Çelik kasa ve evde para sayma makineleri vardı. Delikanlıyı rüşvet almak ve benzeri suç iddiaları nedeni ile gözaltına almışlar ve babasına haber vermemişler. Vah ki ne Vah. Çok üzülmüştür beyefendi.
Ben bu konuya Ocak ayki yazımda cevap verdiğimi düşünüyordum ama hala cevap konusunda tatmin olmamış olanlar varsa Cumartesi günü Galatasaray Lisesi önüne gidip Cumartesi anneleri ile konuşabilirler.
Peki, Fırtına dindi mi? Kesinlikle hayır. Şiddetini her geçen gün artıran bir hızla devam esiyor memleketin üzerinde tam bir kâbus gibi. Artık Emniyet Teşkilatında çalışanlar sürekli Web sayfalarına bakarak görev yerlerinin değişip değişmediğini takip eder oldular. Görev yerine gitmeden evden çıkacak olan bir Emniyet Görevlisi önce internete bakıp görev yerini öğreniyor ve sonra da evden çıkıyor esprileri artık sosyal medyanın gündemini oluşturdu.
Peki rüşvet ülkemize yeni mi girdi de bu kadar hayret ediyoruz ? Tabi ki Hayır.
Cumhuriyetin Kurulduğu yıllarda bile olmadı mı böyle şeyler. Benim ilk aklıma Gelen Kılıç Ali’nin Eniştesi hikayesi var. Bakın O rakı sofrası denilen Yerde bahse konu iki AYYAŞ ne konuşmuşlar.
Bu öyküyü sizlerle paylaşmak istedim ama Usta Gazeteci Hasan Pulur bey yine benzeri bir fırtınanı arkasından aynı öyküyü yazmış. Tarih 24 Aralık 2006 Pazar. Yani yine Aralık .ama bu defa bir hafta gecikmeli:
İşte 24 Aralık Pazar tarihli, Hasan Pulur imzalı o yazıİ
NEYSE, bayrama ve yılbaşına kadar televizyonların, gazetelerin elinde bir haber var, tepe tepe kullanırlar: "Devlet ihalelerini paylaşan müteahhitler." "İfadeler alındı, ifadeler verildi; savcılığa gidildi; yeni isimler mahkemeye çıktılar; birkaçı tutuklandı, diğerleri serbest kaldı." Sonra? Püfff! Şimdiye kadar ne oldu ki bundan sonra ne olacak? * * * BU işler yeni değildir, Fuzuli, Osmanlı dönemini anlatır: "Selam verdim, rüşvet değildir deyü almadılar." Sanki şimdi alırlar mı? * * * ANKARA'da Atatürk döneminde bir akşam, sofrada Salih Bozok, Nuri Conker, Falih Rıfkı Atay ve o tarihte Milliyet gazetesinin sahibi ve başyazarı Siirt Milletvekili Mahmut Soydan vardır. Laf lafı açar, Mahmut Soydan, Milli Savunma'nın alacağı silahlar konusunda Gaziantep Milletvekili Mithat Bey'in baskı yaptığını, Maliye Bakanı'nın şikâyetçi olduğunu söyler. Nasıl bir baskıdır bu? * * * İHALEYE teklif veren iki yabancı firmanın Türkiye mümessili, adı geçen milletvekilidir, Atatürk'ün en yakın dostu Kılıç Ali'nin de eniştesidir. * * * ERTESİ gün Başbakan İsmet Paşa, Atatürk'e çıkar, görüşülen konular arasında bu silah işi de vardır. İsmet Paşa, ihaleyi erteleyip daha geniş katılım sağlayarak, iki firmaya mahkûm olmamaktan yanadır. Atatürk sorar: "Kılıç Ali'nin bu işte parmağı var mı?" "Ummam! Eniştesidir ama!" * * * ERTESİ gün sofrada Maliye Bakanı ve Kılıç Ali de vardır. Atatürk bir ara Kılıç Ali'ye eniştesini sorar, sonra "Hadi bakalım, Mithat'a baskın yapalım!" der. Mithat Bey çok memnun olur, evde ne var ne yoksa sofraya döker; sonra sohbet başlar. Atatürk'ün sorularına kaçamak cevaplar veren Mithat Bey sonunda iki silah fabrikasının mümessili olduğunu kabul eder, bu işlerden kazancının ne olduğunu söyler. Atatürk, Kılıç Ali'ye döner: "Yahu Kılıç, para kazanacak ne işler var, sen bana bunları hiç söylemezsin!" Kılıç Ali kestirip atar: "Paşam ben böyle şeyleri bilmem, yapanlardan da hoşlanmam!" * * * BİRAZ sonra Atatürk kalkar, kapıdan çıkarlarken Kılıç Ali, eniştesini adeta azarlar: "Yarın sabah bize gel." Geride kalan Salih Bozok, Atatürk'e yetiştirir: "Paşam, Kılıç Ali barut gibi; yarın eve çağırdı, haşlayacak anlaşılan..." "Bari ileri gitmese, kulağını çek!" Ertesi gün, Kılıç Ali ne söylemişse söylemişti ki, eniştesi silah fabrikalarının temsilciliğinden istifa etmiştir.