BİR HEYKEL, BİR KAÇ FOTOĞRAF VE BİR DİK DURUŞ
Henüz bıyıkları terlememişti, kanı deli akıyordu damarlarında. Ruhu isyan ediyordu; ülkenin yaşadığı işgale, Beyoğlu’nu sallanan Yunan Bayraklarına, tepeden bakışlarıyla insanları hor gören Fransız Askerlerine, soğuk yüzleriyle memleket adına atılan her adımın hesabını soran kendini beğenmiş İngiliz Subaylarına. İsyan ediyordu ama elinden de bir şey gelmiyordu. Derdini yazdıklarıyla anlatmaya, isyanını şiirleriyle dile getirmeye başladı. İşte bu isyandı ona deniz ve denize karşı dik duruşu başlatan. Deniz karşı konulmaz gücü temsil etse de o da karşı konulmaz bir dik duruşu temsil edecekti tam karşısında. Şirinin adını koydu.
“Oğlumun denizci olmasını isterdim….
Ailesinin düştüğü ekonomik sorunlar nedeniyle kendisi için okul arayışına girdikleri sırada. Aklı fikri dik duruşta ve hayata karşı kavgadaydı da o çocukluk anlarında. Devam etti satırlarına:
Deniz sonsuz bir kavga alanıdır. Deniz kavgacıdır. Oğlumun kavgacı olmasını isterdim. En iyi, en temiz, denizde düşünülür. İsterdim ki oğlum, Kavga’dan ayrılmadan, Kavganın içinde düşünen bir adam olsun.
Böylece karar verildi ve Heybeliada’ya deniz lisesine gönderildi. Her şey çok güzeldi artık. Yazdıklarına uygun bir hayatın ilk adımıydı bu gidiş. 1918 yılında 26 kişi içinden 9'uncu olarak Mekteb-i Bahriye'den mezun oldu. Tam bir denizci gibi kavgadan galip çıkmıştı. Ama sağlık konusunda yapacağı bir şey yoktu. Ayrıldı okuldan, ayırdılar onu kavgalarından. Aslında ayıranlar onu kavgalarından ayırdıklarını sanırken onu, tam da hayatının en önemli kavgasının içine yolcu ettiklerinin farkında değillerdi henüz. O artık yeni bir kavganın neferi olarak yolunda yürüyecekti. Tam da şiirinde yazdığı gibi dimdik. Başını hiçbir koşulda eğmeden. Hatta uğruna hapis yattığı, idealleri uğruna memleketinden ve çok sevdiği oğlundan uzak yaşarken bile başını hiç eğmedi. Kendi davasında olduğunu iddia edip, kalemini satan arkadaşlarına karşı dahi dik durmasını bildi. İnebolu’da tanıştığı ve kendisine dik durmanın ne kadar özgür ve saygın bir duruş olduğunu anlatan Sadık Ahi için yazdığı şiirde de;
Alnı yukarda kırmızı boyun atkısı rüzgârda, yürüyor. Yürüyor adım adım Yürüyor ağır ağır yürüyor… Rüzgâr deniz gibi köpürüyor esiyor deniz rüzgâr gibi.
Asaleti ve kavgada dik duruşun önemini anlatırken yine deniz ve rüzgâr betimlemesi yapıyordu.
Böyleydi hayatı Nazım’ın.
Geçtiğimiz günlerde Sevgili dostum Cengiz Akbulut bana bir fotoğraf hediye etti. Karlar içinde bir Nazım heykeli. Silivri’de, sahilde, dünyaca ünlü Heykeltıraş Kemal Tufan tarafından yapılmış ve 15 Ocak 2013 tarihinde açılışı yapılmıştı. Heykeli daha önce görmemiştim, ama fotoğraf müthiş etkileyici idi. Bir anda Varna’ya gittim Nazım’la, ellerini uzatıp vapuru tutmasını ve ellerinin yandığını düşledim. Heykeldeki kar yığınları arasında. İnatla ve dirençle tutu8nmuştu önündeki vardavelaya. O yanmıyordu sanki ben yanıyordum o anda. Fotoğraf sanatçısı Emine Toprak Hanım çekmişti bu kareyi. Bir fotoğrafın bu kadar çok şey anlatması ancak böyle mümkün olabilirdi. Bir heykel, bir insanın hayatını bu kadar mı güzel özetler. Sanat işte bu olsa gerek. Bir Heykel ve Bir fotoğraf dünyaya nam salmış birini anlatıyor, ama hiç kelime kullanmadan, hiç konuşmadan. Satır araları romanlara konu olmuş bir özet. Emine Hanım rahat durmamış O denizin her dalgasında koşmuş Nazım’ın yanına. Deniz saldırdıkça Emine Hanım basmış deklanşöre. Sonunda pes etmiş deniz çekilmiş geriye gücünü toplayıp geri gelmek için. Nazım dikmiş başını, gözü karşıda, sanki yıllar önce tarihe donanma davası olarak geçen ve bir dönem Silivri açıklarında dolaşan Yavuz ve Erdek gemilerine bakıyor. Dudaklarında kazanılmış zaferin tevazusunu sergilediği tebessüm ile “Ben hep buradayım, yine beklerim” diye uğurluyor dalgaları. Hani vasiyet şiirinde de söyler ya; Yoldaşlar, nasip olmazsa görmek o günü,
Deniz, her kış geride bıraktığı yazdan aldığı enerjisiyle, yeni bir umutla bu dik duruşa savaş açıyor ama enerjisi bitince yeniden geri dönüyor. Nazım bu dik duruşuyla da savaşın hep galibi oluyor. Tarih silah gücü ile halkı ezip yalancı kahramanlıklar ile avunanları değil, onlara karşı gücünü halka ve milletine olan sevgisinden alıp zulme karşı duranları unutmaz ve gerçek kahraman onlardır. Ölümsüzdürler. Heykellerde ve fotoğraflarda ve bazen de kelimeler arasında yaşamaya devam ederler. Numan 15 /10 /2024 |
272 kez okundu
YorumlarHenüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |