AFERİN KIZLAR
Yobaz her yerde yobaz. Yobazlık da uluslararası bir düşünce tarzı. Hepsi düşüncelerinin temeline bilimi koymak yerine inancı koyuyor. Bir korku iklimi yaratmak için ölümü kullanıyor. İnanç ağacının gövdesine oturttuğu ölümü, aynı ağacın dallarında, serpiştirdiği ceza meyveleri ile insanları, bu korku ağacının gölgesinde ölümden sonra gidileceğini iddia ettiği öbür dünyaya hazırlıyor. Bir de aynı ağacın gölgesine yer halısı gibi serdiği “imtihan halısı” var. Böylece bu yobazların kandırdıkları için bu dünyada biçtiği yaşam, altlarına serdiği imtihan halısı ve meyveleri CEZA. Ödül ne zaman ? yok o öbür dünyada. Bu dünyanın ödülü yoksulluk; Allah’ın vereceği cezalar olan ağacın gölgeleri arasına sıkışıyor insan yaratılan b u korku ikliminde. Havaya bakıyorsunuz ceza, yere bakıyorsun imtihan. Hedef öbür dünya. Böylece bilim, çalışkanlık, dürüstlük, insan hakları, adalet, sevgi gibi insan olmanın değerleri olarak bilinen kavramlar yerini korkuyla beyinlere yerleştirilen öbür dünya bırakıyor. Böylece; Mantık, yorum yapma, sorgulama, öğrenme, fikir üretme yerini, korku nedeniyle biat etmiş bir beyine bırakıyor. Asırlardır bu korku meyvesini pazarlayarak hayat bulup, hayatın içinde yer alan yobazlar sayesinde bir ruhban kesimi oluşuyor. Bu kesim ise mensubu bulunduğu toplumun asırlar önce kabul ettiği dini inancını yukarda resmetmeye çalıştığımız korku ağacının gövdesine yerleştirince her şey halledilmiş oluyor. Hristiyan, Musevi, Zerdüşt, Müslüman ve sizin ekleyeceğiniz dinler ve bunların alt kırılımı olan mezhepler belirli kişilerin liderliğinde bir anda cenneti pazarlamaya başlayarak bu dünyada kendileri cenneti yaşarken müritlerine de cehennemi yaşatıyorlar. Önce Milletler ligi şampiyonu ve hemen arkasından Avrupa Şampiyonu olan Kadınlar Voleybol Milli Takımımız bu yobazların eve hapsetmek istediği kadınlar için çok önemli bir şey yaptılar aynı zamanda. Mustafa Kemal Atatürk’ün kendilerine emanet ettiği özgür kadın meşalesini, Cumhuriyetin tam da yüzüncü yılında yeniden ayağa kaldırdılar. Tam da birilerinin reklam arası diyerek kapatmaya çalıştığı günlerde. Bir sembol ve başarı abidesi olan bu kadınlarımıza saldırmak için bahane arayan yobaz kesim, bir kadın oyuncumuzun cinsel kimliğini ön plana çıkartarak bu oyuncuyu linç etmeye ve bir ekip başarısını da lanetlemeye başladılar. Sebep neymiş efendim gençlerimiz LGBTİ bireyliğine özendiriliyormuş. Oysa başarının merkesinde olması gereken o spor dali iken dikkatler oradan alınıyor. Ortada özenilecek bir şey var ve o da soprun kendisi. Yani Voleybol ön plana çıkıp, genç kızlarımızın spora yönelmesi, voleybolda ileriye yönelik yeni başarıların önünü açması adına umut veriyor. Bu yobazlardan başka kimsenin aklına, takımda yer alan kadınlarımızın özel yaşamlarında nasıl bir hayat yaşadıkları gelmedi, Hele cinsel kimlikleri düşünülmedi. Çünkü kadınlarımız, verdikleri mücadelenin merkezine VOLEYBOLU koymuşlardı. Bizler seyrederken de VOLEYBOL seyrediyor, kaçan puana üzülürken kazanılan puanlara seviniyorduk. Ancak beyinleri ve inançları uçkuruna kilitlenmiş yobaz zihinler yenilginin kahrını yaşıyordu. Yenilen rakip değil onların düşünceleri idi aslında ve bunu dahi göremeyecek kadar kördüler. Tıpkı “Keşke Yunan Yenseydi” diyenler gibi. Tıpkı Kant’ın dediği gibi görmek bilgiyle oluyordu. Bilgi ise sormayla artıyordu. Bu yobazlar hep var olacaklar. Tıpkı İkinci Dünya savaşında, Çözülemez denilen Alman şifresi Enigma’yı çözen dahi matematikçi Alan Turing’i İngiliz yobazların linç etmesi gibi. Yani bu yobazların kim olduğu yıllar sonra toprak altında unutulup gidecek ama Tıpkı Alan Turing gibi kahramanları hep yaşayacak. Şu sıralarda Paris metrosunda denemesi yapılan; turnikeden enerji üretme projesi ile uğraşan bilim insanlarının videosu dolaşıyor sosyal medyada. İnsanlık bu tür bilim insanları sayesinde yaşamı güzelleştirirken, yobazlar kendi karanlık dünyalarında kara kedi aramaya devam edecekler. Tıpkı büyük ustanın dediği gibi ; Ne ölümden korkmak ayıp, ne düşünmek ölümü ama Ciddiye alacaksın yaşamayı… Yani, öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı, yetmişinde bile, mesela, zeytin dikeceksin, hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil, ölmekten korktuğun halde ölüme inanmadığın için, yaşamak yanı ağır bastığından.
Ve Ben yetmişimi sürerken umarım bu yazılarım da bir zeytin ağacı gibi yaşama ve onu karartan düşüncelere tutulan bir ışık olur. Saygılarımla
|
627 kez okundu
YorumlarHenüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |