Dünya Şampiyonluğunun ardından
Kadınlarımız, hani Nazım’ın dediği gibi “sofradaki yeri öküzden sonra gelen kadınlarımız.” İşte o kadınlarımız, Cumhuriyetimizin kahramanları, geçtiğimiz günlerde voleybolda bir dünya başarısına imza atarak Milletler Liginde ŞAMPİYON oldu. Cumhuriyet’imizin kuruluşundan beri ekip sporlarında bugüne kadar yaşanmış en büyük başarıyı yakalayıp hepimize gurur yaşattılar. Ancak nedense böyle bir gururu ülke olarak yaşayarak bunun tadını çıkartmak yerine, bir grup insan işi yine belden aşağı çekerek konuyu saptırmayı becerdi. Örümcek bağlamış düşünceler üzerindeki orta çağ karanlığını bu başarının üstüne örtmeye çalıştı ve hep birlikte başarıyı kutlama hevesimizi kursağımızda bırakmaya çalıştı. Başardı mı? Tabii ki hayır. Neymiş efendim oyuncular şortla sahaya çıkıp bedenlerimi bütün dünyaya sergilemişlermiş, oyuncularımızdan biri hemcinsleri ile aşk yaşayan bir kimliğe sahipmiş bu da LGBTİ+ (Q) gibi bir sapık (!) kimliğe sahip insanları överek sapıklığı teşvik ediyormuş. Aslında sapık sensin. Bir dünya şampiyonluğunun, bu şampiyonluğa ulaşmak için yıllara sâri verilen çabanın, emeğin ve gayretin hiç birini görmeden işi sadece cinsel boyuta taşıyan olarak sapık sensin. Senin dışında kimse o kızların maçlarını izlerken şort giydiklerini fark etmedi bile. Onlar (ben dahil), kızlarımızın alacağı her bir sayı için vereceği, verdiği emeğe odaklanmış, her sayıdan sonra yerinden fırlayarak onlarla bütünleşip sevinçlerine ortak olmuştu. Hayatının merkezine uçkurunu koyduğu bir yaşama adamış sizlerin, bunu anlaması mümkün değil. Gelelim sizin aklınıza; unutmayın ki yaşanan her bedensel yaklaşımın arkasında da bir aşk vardır. Sizler onları RENCİDE ederken onlar, sizin yüzünüzden ruhlarında açan aşk çiçeklerini herkesten gizli koklamak zorunda kalıyorlar. Onlar, sadece duygularını yaşarken kimseye hesap vermek istemiyorlar. Sizin; “sex” dediğiniz şeye onlar; “karşılıklı hissedilen duyguların çekim gücü ve bu gücün tamamlayıcı parçası” diyorlar. Sizin bunu anlamanızı beklemek, çölde kutup ayısıyla birlikte ateşin başında kahve içme hayalinin gerçekleşmesi gibidir. “RENCİDE GÖLGELER SOKAĞI” kitabımda Kız Tayyar’ın dramatik öyküsü ile birlikte aşağıda bir bölümünü paylaştığım Selma ile Nazan’ın aşkını da anlattım: tabii ki anlayana…. “Gece, tam da Selma’nın istediği gibi ilerliyordu ancak birden Selma’nın dahi beklemediği bir fırsat çıktı karşısına. Selma, bir ara Nazan’ın lavaboya gidişini fırsat bilmiş, hemen arkasından giderek onu aynanın karşısında makyajını tazelerken bulmuştu. Nazan, arkasında beliren kişiyi görünce kalbinin hızlı hızlı çarptığını hissetti. Filmlerde olurdu böyle şeyler. Umutsuzca tutulduğu kadın, arkasında duruyor ve aynada kendisine bakıyordu. Aklına ta lise yıllarında gördüğü o fotoğraf geldi. Selma ile kendini hayal etti o fotoğrafta. Kalp atışlarının duyulmasından korktu. Umutsuzluğu çaresiz bir umuda dönüşürken yanaklarının kızardığını fark etti. Makyaj çantasına uzanmak istedi ama bütün vücudu tutulmuş, hareket etmeden aynada kendisine bakan gözlerin içine kitlenmişti. Sessizlik aslında çok şey söylüyordu. Büyük bir aşka imza atıyor, şahitliğini ise aynalara bırakıyordu. Selma, çantasına sakladığı kolyeyi çıkarttı. Nazan’a yaklaştı, onun siyah düz saçlarını topladı ve kolyeyi Nazan’ın boynuna taktı. Nazan kulaklarında Selma’nın nefesini duyunca, heyecanı daha da arttı. Siyah askılarının arasında gümüş işlemeli bir kolye göğüslerine inen boşlukta parlamaya başlamıştı aynadaki yansımasında……..” Ve Selma o güne kadar hiç şiir yazmayı denememişti. Masaya oturdu Nazan’a olan aşkını işte bu mısralarla anlatmaya çalıştı.
“Öyle bir şiir yazsam ki, Yaşanmamış aşkların Örneksiz tutkuların kelimeleri olsun.
Öyle bir şiir olsun ki bu, tek renk aşklar kendinden utansın. Aşkı öyle bir anlatsın ki, Nazım’ın şiirleri kıskansın. o bestelenmemiş en güzel şarkıya güfte olsun. Süreya’nın “y” ye özlemini, Asaf’ın “r” ye hasretini anlatsın.
Öyle bir şiir olsun ki, Turgut bu şiirle aldatsın kendi şiirlerini Saati hep benim şiirimde bozulup dursun.
Öyle bir çığlığı olsun ki aşkımın, Bütün mezar taşları parçalansın. Yaşama dönsün ölü ozanlar Onunla büyüsün yeni doğanlar.
Öyle mısralar yazmalıyım ki, bugüne kadar yazılanlar hasretinden çatlasın, romanlar utansın romanlıklarından. Cansever’e inat, dudak izlerim olsun sözlerimde.
Can Yücelin küfürleri kibar kalsın Şiirime laf edene.
Öyle bir anlatsın ki aşkı; Tüm renklerin ahengine yelken açsın Gökkuşağı doğsun her akan gözyaşımın üstünde.
Öyle bir şiir olsun ki bu Dünya aşk şiirleri defteri kapansın.
Numan Aydınoğlu 20-07-2023 |
781 kez okundu
Yorumlar20.07.2023 tarihli yazı 20/07/2023 09:15 Kitabın Selma ve Nazan'ın yeni başlayan aşkıyla ilgili bölümünü dün akşam okumuştum, bu yazı sürpriz oldu, şiir kitapta var mı bilmiyorum henüz oraya gelmemiş olabilirim ama muhteşem bir şiir olmuş.
Yazıya gelince, eklenecek bir kelime etimolojide yoktur sanırım :) Aydın İzgialp |