Beynin Gücü ve Özgürlük. Beynin Gücü ve Özgürlük.
Günlerdir çocukların cinsel tacizi üzerine konuşuluyor ve işin en acı tarafı o uçkur düşkünleri, yaşamları, beyinleri ve uçkurları arasına sıkışmış akıl fukaraları bu sapıklıklarını savunmak için dini alet ediyorlar. Oysa insanoğlunun gelişimine baktığınızda, bu gelişimin en önemli etkeninin beynin sorgulama ve algılama gücü olduğunu görürsünüz. Bu özellik ise sadece insanda vardır o nedenledir ki, insanoğlu (isterseniz biz buna bilim insanları diyelim) evrimleşme sürecini yaşarken beynin katkısı ile doğadaki olayların birçoğunun gerekçelerini ispatlayabilmiş ve bilimsel dayanaklara oturtmasını bilmiştir. İspatlayamadıklarının ise araştırmasını yapmaya devam etmektedir. Her yeni buluş yanında başka soruları getirmekte ve bu sayede bilim evrensel seyahatini sürdürmektedir. Olaylar bilim nedeniyle tesadüf veya mucize olmaktan çıkmış bilimsel gerçek olmuşlardır. İnsanoğlu yerleşik düzene geçtikten sonra “birlikte yaşamanın” da önemini kavrayarak paylaşımcı bir yaşamı benimsemiştir. (Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisinin temellerinin atılışı) Yerleşik toplumlar içerisinde ilk önce birlikte yaşamının bir düzene oturtulması gerekliliği ortaya çıkmış ve önce kuralları doğurmuş, sonra bu kuralların uygulayıcılarını, derken savunucularını, hak ve haksızlık kavramlarını gündeme getirmiştir. Böylece hukuk ve adalet konuşulmaya başlanmış. Paylaşım yerini değişime bırakmış ve bundan da ticaret doğmuş. Sonuçta ticaret de kendi içinde kuralların olması gerektiğini hissetmiş. Bütün bunlar sonuçta bir kontrol ve yönetim mekanizması gerekliliğini ortaya koyunca da yönetim ve yöneticilik ortaya çıkmış. İşi gücü olmayanlar, elinden bir iş gelmeyenler, üretmeyenler bu defa bu işlere yönetilmişler. Bu işi gücü olmayanlar ise yönetimin güç olduğunu çok çabuk fark ederek üretenin üstünde bir otorite sağlamayı başarmış ve otoritelerini güçlendirerek sürdürmek için yeni araçlar ortaya çıkarmışlardır. Din, yönetenlerin ekmeğine yağ sürmüş ve en kolay kullanılan ve aynı zamanda en güçlü araç olmuş güçlünün elinde. Yöneten ve halklar arasında uçurum artmış, Halkları, dinle korkutan yönetenler, az ve eksik olan bilim, henüz hiçbir şeyi anlatamamışken, bir takım olayları tanrının mucizesi olarak insanlara anlatılmış hata çoğu zaman bu mucize dedikleri şeyleri özellikle kurgulamışlardır. İnsanlar, Allah ve Din korkusu nedeniyle bu yönetenlere itaat ettiler. Zamanla bu, biat şekline dönüştü. Böylece insanların düşünme yetisi yönetenler tarafından ele geçirildi, insanlar kullaştırıldı ve teslim alındılar. Böylece onlar, Maslow’un ihtiyaçlar piramidinin en alt basamağının tutsağı oldular. Sonra dinin bu kadar gücü olduğunu fark eden din adamları gücü, yöneticilerin elinden alarak kendileri kullanmaya başlamışlar. Yöneticiler ve din adamlarının güç kavgası halkın ciddi bir şekilde heba olmasına da sebep olmuştur. Tarih bu savaşlarla doludur. Din adamları ile yönetenler(krallar veya liderler) savaşırken ezilen halkın arasından sıyrılarak bilim yapmaya çalışanların emeği, biraz geçte olsa meyvesini vermiştir. İlk devrim, Aydınlanma devrimidir. Ama maalesef Aydınlanma devrimini bize Rönesans ve süreci olarak anlattılar. Kısmen doğrudur. Bugün birçok İslami tarikat ve kahramanlaştırılarak gerçek din âlimi olarak gösterilen İmam Gazali’nin öğretilerinin kurbanı olan Farabi, İbn-i Sina, İbni Haldun, Al Biruni, Harezmi, İbn-i Rüşd ve daha onlarcası İslam’da sorgulamayı başlatmış ve Bu gün dünyadaki, Tıp, Felsefe Müzik, Astronomi gibi bir çok bilim dalına önemli katkılar sağlamıştır. Farabi (Muallim-i Sani[i]) olarak bilinir. Tüm yunan filozoflarının eserlerini Arapçaya çevirmiştir. Avrupa bu eserleri Farabi’nin tercümelerinden almıştır. Tıp okulları yaklaşık 450 sene İbni Sina’nın eserlerini okumuş ve okutmuştur. Al Biruni, kan tahlilleri ile hastalık teşhisi yapmıştır mesela, İbni Rüşd; Tutarsızlığın Tutarsızlığı ile meydan okumuştur. İslam âlemi birkaç örneğini verdiğimiz bilim adamlarına kafir diyerek savaş açarken, onların çalışmalarını Avrupa bu eserlere sahip çıkmış. Sonu ne mi olmuş? RÖNESANS. Peki, ben bu kadar şeyi neden anlatıyorum. YÖNETİM. Sonunda yönetime geleceğim. Aydınlanma dönemini başarı ile atlatmış batı aynı zamanda yönetimde de çok önemli devrimler yapmıştır. İlk devrimini Beyninde yapan insanoğlu Beyninin gücünü uçkuruna ispat ederek ondan yönetimi devralmıştır. Yani artık emir komuta bacaklarının arasında değil beynindedir. Bu sayede dünyaya daha özgürce bakabilmekte, çevresi ile ilişkilerinde daha huzurlu ve üretken olabilmektedir. Bu devrim sayesinde cinsiyet artık tamamen önceliğini kaybetmiş kadın ve erkeği İNSAN kimliği ile bir araya getirmiştir. Aydınlanma devrimini tamamlamamış olan ve hala beyinleri doğmalarla dolu olup bedenlerinin yönetimi hala bacaklarının arasında olanlar ise bu gün hala DİN ve Allah’ı kullanarak insanları kendi amaçları için kullanma yoluna gidiyorlar ve adına yönetici dediğimiz insanları da bu amaçla kullanmaya devam ediyorlar. Çocuklar üzerinden yapılan bu sapık çalışmalar da bunun en önemli göstergesi. Özgür olmak istiyorsanız önce beyninizi özgür kılınız, bu size bedensel özgürlüğü de sağlayacak sonunda insan kimliğini tanıyacaksınız. İnsan ilişkileriniz gelişecek, üreteceksiniz, paylaşacaksınız, paylaşmanın hazzını alıp yeniden üreteceksiniz ve emin olun mutluluğun sırrını orada bulacaksınız. Tıpkı çocuklar gibi saf, temiz, henüz büyükler tarafından kirletilmemiş gibi Numan 20-11-2016
[i] Yani ikinci öğretmen- Birinci öğretmen olarak ise Aristotales bilinir. Yani Arsito Muallim-i Evvel olarak bilinir. |
1228 kez okundu
YorumlarHenüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |