Anayasa değişimi için yapılan referandum sonucunda, Hükümetin istediği değişim
kabul edildi. Bu gün bu oylamanın üzerinden tam 11 gün geçti. Şimdi eminim bütün
kadrolar teknik detaylar için harıl harıl çalışıyorlar. Bu çalışma sırasında ise dikkat
edecekleri iki ana başlık var elbette.
1. Öyle bir çalışma yapalım ki, hem herşey bizim istediğimiz şekilde olsun ve ilerde
amaçlarımız (bunun ne olduğu konusu yoruma tabi) adına yapılacak işler ve atılacak
adımlar için önümüzde engel kalmasın. Kalsa da onları kolayca atlayabilelim.
2. Tüm bu değişimi yaparken sakın ha foyamız meydana çıkmasın. Milletin ağzına
sakız vermeyelim. Her şey süt liman görünebilsin.
Benim asıl konum bu değil aslında. Anayasalar değişebilir. Bir başka siyasi grup gelir.
Çalışma yapar gerekli sayıyı alacağına inanırsa mecliste, almaz ise referandum ile
değişim talebini halka götürür. Nasıl olsa bu milletin oy verirken ki değerlendirmesi
"lider" yönlendirmesine odaklı...
Aylardır, yıllardır bir "Mahalle Baskısı" kavramından bahsediliyor. Önce başörtüsü
ile başladı. İnançları nedeni ile başını örtenler nedense birden bira eşarp bağlama
kavramını bir kenara bırakıp türban ile başlarını örterek, başlarını kapatarak saçlarını
gizlemeye başladılar. Başını "türban" ile örtmayenin, eski yöntemle başını örtenin
kendilerinden olmadıklarını düşünüp dışladılar. böylece ortaya "bizden" ve "onlardan"
kavramları çıktı. Bu saldırıların arkasında “çoğunluk olduk, artık gücümüzü fiziksel hale
dönüştürebiliriz” mi var acaba?
Bu Arada; Göz altına alınan 7 kişi hemen serbes bırakıldı. Anlayacağınız yapanın yanına
kar kaldı.
Bu kavganın sonu ; Önce Sivas Katliamı bize gösterdi ki, bu tür düşünce tarzları göz
kırpmadan ve son derece vahşi bir şekilde cana kıyabiliyor.İdil Biret konserini basmak,
daha sonra da Tophane baskını bize bu düşünce tarzlarını yeniden değerlendrimemiz gerektiğinin
önemli işareti olarak karşımıza çıkıyor.
Mustafa Kemal, bu konuda ne kadar haklı imiş... O'na düşmanlıklarının sebebi çok
daha iyi anlaşılıyor bu günlerde.
Kürt açılımı, Demokratik Özerklik ve Anadilde eğitim talepleri;
Ülkedemizde 12 milyonun üzerinde kürt kökenli vatandaşlarımız yaşadığını söylüyorlar.
Bunun sadece 2,5 milyonu, “ Biz Kürt Haklarını savunuyoruz" diyen partiye oy veriyor.
Bu partiye uani BDP’ye sorarsanız diğerleri Türkiye Cumhuriyeti’nin yıllarca uyguladığı
asimilasyon politikasına uğramış olanlar. Ancak tüm asimilasyona rağmen nasıl oluyorda
hala “Kürt” oldukalını söyleyebiliyorlar. Ya Asimilasyon başarısız, ya da onlar sahte Kürt.
Bir de geriye başka bir şık kalıyor ki o da; Türk olduğunu söyleyince hemen
“faşist, şövenist “ damgası yemek yerine “Kürt” olma modasına uymayı tercih ediyorlar.
Tıpkı bir zamanlar Sosyal Demokrat olmanın moda olduğu gibi.
Bu arada, Dalyan’a yerleşen bir İngiliz doğa sever bayan geçetiğimiz günlerde bir televizyon
kanalında göğsünü gere gere, “Benim de artık TC nüfus cüzdanım var, vatandaşlığa geçtim,
Ben de artık Türküm” derken gözlerindeki mutluluk görülmeye değerdi.
Anadilde Eğitim, Demokratik Özgürlük kavramları kim için isteniyor ?
Aklıma çok basit bir soru geliyor ve cevap bulamıyorum. Daha böyle basit soruların cevabını
bulamıyorken diğer zor, karmaşık
sorularda ne yapacağız bilemiyorum doğrusu.
Tüm ülkeye dağılmış sayıları 12 Milyonu aşkın Kürt vatandaşlar için mi ?
Eğer onlar için ise, O zaman onlar; gittikleri yerlerde iş ve aş bulabilmek için hangi
dili konuşacaklar?
Gittikleri yerleri yani Ankara, İzmir, Mersin, İstanbul, Antalya... gibi şehirleri
yabancı ülke (yurt dışı) ve Türkçe’yi de yabancı dil olarak mı görecekler? Ya da Türkiye’nin
herhangi bir şehrinden ülkenin, telep edilen şekli ile “demokratik özerk” bölgesine giden Türk kökenli,
Türkçe konuşan vatandaşlar, bu bölgeyi yurt dışı olarak mı görecekler..? Eğer bu “Demokratik Özerk” bölge
Türkiye Cumhuriyeti’nin bir parçası olacak ise aralarında zaten bir ortak dil olmak durumunda değil mi?
Bu bölgede “anadilde eğitim almış” gençler; Mesela Üniversite Seçme Sınavlarına hangi dilde girecekler?
Gittikleri Türkçe eğitim veren üniversitelere nasıl adapte olacak, nasıl eğitim alacaklar. Yoksa onlar için bir
Türkçe hazırlık sınıfı açılması mı istenecek sonra?
Eğer anadilde eğitime Kütçe Üniversite’de dahili olacak ise ki olmak zorunda.
Sonra bir adım daha bir adım daha derken birbirleri ile hiç bir iletişimi olmayan,
olamayan iki toplum....
Aslında ülke ekonomistlerinin bir araştırma yapmasını isterdim...
Bu gün “Demokratik Özerk” bölgenin ülke ekonomisine katkısı ve bunun karşılığında
bu ekonomiden o bölgeye aktarılan pay nedir?
Tabi Buna yıllardır PKK için harcanan para da dahil edilmelidir.