Yıl 1930 Cumhuriyet kurulalı 7 yıl olmuş, bu süre zarfında eski dış borçlar meselesi, Suriye hududu ve Musul ihtilafları, Yunanlılarla mübadele işinde çıkan anlaşmazlıklar, İtalyanlar ile yaşanan anlaşmazlıklar, Seyh Said İsyanı, İzmir Süikastı, Ağrı Dağı harekatı, Yunanlıların Anadolu’dan çekilirken tahrip ettikleri yerlerde açıkta kalan vatandaşlar, Birinci dünya savaşı nedeni ile evinden ailesinden ayrılan vatandaşların yuvalarına dönüşü, Bağdat demiryolu, tütün rejisinin satın alınması, 1800KM lik demiryolu inşaası, A’şar vergisinin kaldırılması, Yerli buğdayın himaye edilmesi ve istihsalin memleketin ihtiyacını karşılayacak hale getirilmesi, Şeker fabrikalarının kurulmaya başlanması (iki tanesi kurulmuş), Dokuma sanayiinin kurulması. Bulaşıcı hastalıklarla mücadele. Bankacılık faliyetleri İş ve Emlak bankalarının kurulması
Gibi bir çok konu halledilmişti...
Ve Mustafa Kemal 6 Mart 1930 günü Otomobil ile Antalya’ya varmış....
Bundan sonrasını Hasan Rıza Soyak’tan dinleyelim
Ben Isparta’ya gitmemiş,trenden gece Baladız istasyonunda inerek, yapılan hazırlıkları görmek üzere daha evvel Antalya’ya gitmiştim.
O gün kendisini orada karşıladım ve beraberce, halkın tezahürleri arasında, ikameti için hazırlanan eve geldik. Refakatinde bulunanlardan, biraz sonra sofrada buluşmak üzere ayrıldı, beni yanına alarak odasına girdi ve kapıyı kapattı; bir koltuğa yığılır gibi oturdu; eliyle işaret ederek beni de oturttu. Çok yorgun, düşünceli ve sinirli görünüyordu; bir sigara yaktı:
“Bunalıyorum çocuk, büyük bir ıstırap içinde bunalıyorum” dedi. “Görüyorsun ya, her gittiğimiz yerde mütemadiyen dert, şikayet dinliyoruz. Her taraf derin bir yokluk, maddi, manevi bir perişanlık içinde. Ferahlatıcı pek az şeye rastlıyoruz; maatesüf memleketin hakiki durumu bu işte! Bunda bizim günahımız yoktur; uzun yıllar hatta asırlarca dünyanın gidişinden gafil, birtakım şuursuz idarecilerin elinde kalan bu cennet memleket; düşe düşe şu acınacak hale düşmüş. Memurlarımız henüz istenilen seviyede ve kalitede değil; çoğu görgüsüz, kifayetsiz ve şaşkın. Büyük istidatlara malik olan zavallı halkımız ise, kendisine mukaddes akideler şeklinde telkin edilen bir sürü batıl görüş ve inanışların tesiri altında uyuşmuş kalmış.
Bu arada beni en çok üzen şey nedir bilir misin? Halkımızın zihninde kökleşmiş olan, herşeyi başta bulunandan beklemek itiyadı. İşte bu zihniyetle; herkes büyük bir tevekkül ve rehavet içinde, bütün bu iyilikleri bir şahıstan, yani benden istiyor, benden bekliyor; fakat nihayet bende insanım be birader, kutsi bir kuvvetim yoktur ki.
Münasebet düştükçe daima tekrar ediyorum; bütün bu dertlerin, bütün bu ihtiyaçların giderilmesi, herşeyden evvel, pek başka şartlar altında yetişmiş; bilgili, geniş düşünceli, azim, feragat ve ihtisas sahibi adam meselesidir, sonra da zaman ve imkan meselesi. Bu itibarla evvela kafaları ve vicdanları kohne, geri, uyuşturucu fikir ve inançlardan temizleyeceksin. İşlerinin ehli, idealist ve enerjik insanlardan mürekkep, muntazam, her parçası yerli yerinde, modern bir devlet makinesi kuracaksın; sonra bu makina halkın başında ve halkla beraber durmadan çalışacak, ........
.......Böylece memleket ileriye, refaha doğru yol alacak.....
İleri milletler seviyesine erişmek işini; bir yılda , beş yılda, hatta bir nesilde tamamlamak imkasızdır......
.................Biz şimdi o yol üzerindeyiz...... Kafileyi hedefe doğru yürütmek için, beşer takati üztünde, gayret sarfediyoruz....
...........
......
Her ne hal ise! Yeise değil, hatta ufak bir tereddüte dahi düşmeye mahal yoktur; halimizi bilmekle beraber cesaretimizi kaybetmemeli, ümit ve şevk içinde yolumuzua devam etmeliyiz; er geç fakat muhakkak gayemize varacağız.
Hasan Rıza Soyak....Atatürk’ten hatıralar...(sayfa 389-390)