İKİ SEÇENEK
İKİ SEÇENEK
Çalışma hayatına bir muhasebe memuru olarak atıldığım yıllarda aklım hep daha çok para kazanmak için ne yapmalıyım sorusuna cevap aramak üzere beni yönlendirmeye çalışıyordu. Düşüncelerimin tek bir odak noktası vardı. Para kazanmak. Öğrenciliğim sürecinde kurduğum hayallere ancak daha çok ve daha çok para kazanarak ulaşacağımı düşünüyordum. Para her kapıyı açacak ve ben de böylece istediğim her şeye ulaşacaktım. İş hayatına atılınca önümde iki seçenek olduğunu gördüm. Ya ticarete atılacak kendi işimi kuracaktım ya da bordrolu olacaktım ve yüksek maaş alınan pozisyonları zorlayacaktım. Ben ikinci şıkkı seçtim. İlk şıkkın riskleri çok fazlaydı ve başlangıç için bir sermayem yoktu. Sonuç olarak yönetici olmanın yolları üzerinde kafa yormaya başladım. Tabi yine seçenekler vardı önümde. Ya bana verilen işleri yapabileceğim en yaratıcı şekilde yapmak için elimden geleni yapacak ya da bir yandan ekip arkadaşlarımı, bir yandan da yöneticilerimi kötüleyerek bir yerlere gelecektim. Tabi ki ben becerebildiğim kadarı ile ilk yolu seçmeye çalıştım. Hep olmak istediğim yöneticiyi yukarı bir pozisyona getirmek için, onun başarısına sağlayacağım profesyonel kaktı için çalıştım. Bunun tek yolunun ise kendi görevimi en başarılı ve en yaratıcı şekilde yapmak olduğunu düşündüm. İnsanlarla uğraşmak yerine işimle uğraşmayı seçtim. Bu benim hayat felsefem oldu.
Bütün bunları anlatıyorum çünkü bu süreç içerisinde birlikte çalıştığım arkadaşlarıma her zaman söylediğim bir söz vardı. Bu sözü bir zamanlar yöneticim de olan yakın bir arkadaşımdan öğrenmiş ve çok beğenmiştim. “Beni aldatmak çok kolay“ “Beni kandırabilirsiniz ama bir defa yakalanma şansınız var”. Yönetici adayı olarak seçilip eğitime alındığım zamanlarda öğrendiğim iki önemli mesajı paylaşmak istiyorum.
Mesaj 1. Ekip arkadaşlarınızın insan olduğunu unutmayın. Onlar hata yapacaklardır. Önemli olan onların hata yaptığı değil sizin bu hata karşısında ne yaptığınızdır. İlk hata bilgisizlikten kaynaklanabilir. Onu eğitmeye çalışın, aynı hatanın ikinci defa yapılması dikkatsizlik olabilir ama artık sizin de dikkatli olmanız gerektiğinin bir mesajıdır. Aynı hatanın üçüncü defa yapılması artık suiistimale girer ki, gereğini yapmalısınız.
Mesaj 2. Sizi oraya getirmeyi bilenler, oradan almayı da bilirler. Yani orada geçici olacaksınız. Önemli olan oradan giderken yanınızda ne götürdüğünüzdür. Arkanızda size el sallayanların bakışlarıdır ödülünüz.
Önümüzdeki günlerde Anayasa oylaması yapacağız ve önümüze iki seçenek sunuluyor ya EVET diyeceğiz ya da HAYIR. Tıpkı yukarda anlattığım gibi. Önümüze seçenek koyan iktidar tam 15 yıldır hükümet ve ülkeyi yönetiyor. Önümüze iki seçenek koyuyor ama ikinci seçeneği yani HAYIR’ı tercih edeceğini söyleyenlerin meydanlarda ve ekranlarda konuşmasını kolluk güçleri ile engelliyor. Gözaltına alıyor vs. HAYIR diyenler, son 15 yılda yapılan hataları gündeme getirerek halkın duygularının ve inançlarının hangi yalanlara kurban edildiğini söylüyorlar. Yeniden suiistimal edilmemeleri için onları bilgilendirmeye çalışıyorlar. Adaletin çarkının sadece iktidar lehine döndürüldüğünü anlatmaya çalışıyorlar. Yani yukarıdaki Mesaj-1 de verilen olayları örnekleri ile anlatıyorlar. Anlatmaya çalışıyorlar. Mesele artık üçüncü hatasını yapmış olduğu halde tekrar dördüncü hatta beşinci hatası için de halktan izin isteyen ve bu olası hataları için de adaletin önünü kapatanlara bu hakkı verme meselesidir.
Mümin Sekman’ın son kitabı olan “Başarı Bilgesi” adlı kitabında daha önce bildiğim ama aklımdan çıkmış olan bir hikâyecik var. Başlığı çok dikkatimi çekti;
“ZAFERİNİZİ KARAKTERLE Mİ KAZANACAKSINIZ, KABİLİYETLE Mİ?
Hikâyemizin kahramanlarını hepimiz çok iyi tanıyoruz. Birisi Sokrates, hayatı boyunca eline kâğıt kalem almamış her söylediğini davranışları ile bütünleştirmiş, diğeri ise Aristo. Atina’nın ve Büyük İskender’in en önemli öğretmeni. Sürekli yazmayı tercih etmiş her zaman.
O dönemlerde Atina da bir gelenek var. Ölüme Mahkûm edilen herkesin hücresinin kapısı bir gece önce açık tutuluyor ve mahkûmun davranışı ölçülüyor.
SOKRATES açık bırakılan kapıdan çıkmıyor ve onuru ile söylediklerinin arkasında duruyor ve ölümü seçiyor. Kendini yakarak dünyayı aydınlatıyor.
Arsito; bağımsızlığını yeniden kazanan Atina tarafından ölüme mahkûm edilince aynı olayla karşılaşıyor. İnfazdan bir gün önce hücrenin kapısı açılıyor. Aristo hücresinden kaçıyor ve bir mesaj bırakıyor. “Atina’ya felsefeye karşı ikinci bir cinayet işleme şansı vermeyeceğim”. Bu olaydan sonra Aristo sefalet içinde yaşayarak doğal ölüme teslim oluyor.
Bu yazdıklarımdan kim ne anlam çıkartır bilmem, ama ben artık zekâmızla dalga geçilmesinden yoruldum. Dünya, “ekip yönetiminin” öneminden bahsederken bizim ne gün hangi kararı vereceğinden emin olmadığımız ve sürekli hata yapıp özür dileyen birisine yeniden hata yapabileceği ve yaptığı hatanın hesabını veremeyeceği bir şans vermenin saflık ötesi olacağını düşünüyorum.
Numan
31-Mart 2017
|
1037 kez okundu
YorumlarHenüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |